12 Eylül 1963'te imzaladığımız Ankara Anlaşması ile başlayan bir süreç Avrupa Birliği hayali. Benim ve çevremdeki bir çok arkadaşımın ailesinin henüz yeni doğduğu ya da ilkokul çağlarında olduğu yıllar. Bir yandan tüm halka sinen Avrupa'ya karşı eziklik kompleksi ve bunun yarattığı "almazlarsa almasınlar" öfkesi, bir yandan da "aslında girmek de lazım, çoluğumuz çocuğumuz için iyi birşey bu" temennileri ile geçen uzun bir süreç. Sürünceme..
1980 darbe döneminde dondurulan üyelik süreci, 1983'te tekrar başladıktan sonra üyelik kapsamında ilk bütünleşme 1996 yılında Avrupa Gümrük Birliği'ne girişimiz ile oldu. Avrupa Birliği tarihinde, gümrük sınırlarını kaldırması konusunda bir ilk yaşadı bu anda. Daha önceki üyeler, adaylık süreci bitip birliğe üye olduktan sonra gümrük sınırlarını kaldırırken (üyelik süreci birkaç yılda tamamlanarak), 1963 yılındaN 1995 yılına kadar Türkiye bir türlü tam aday olamayınca (ya da oldurulamayınca), Ankara Anlaşması'nda yer alan 22 yıllık Gümrük Birliği'ne geçiş süresi dolmuş oldu. Bu yol ayrımında Türkiye tercihini Gümrük Birliği'ne girmekten yana kullandı ve birliğe üye olmadan 1996 yılından itibaren Gümrük Sınırları'nı AB ülkeleri ile karşılıklı olarak açtı. Bu anlaşma ile aradaki ilişkiler yeni bir ivme kazandı.
Tabi burada Gümrük Birliği anlaşmamızı yorumlamanıza göre ivmenin aşağı mı yoksa yukarı yönlü mü olduğu değişiyor. Bu konuda hala farklı fikirler var. Ben de konuyu kendi açımdan incelemeye ve karar verdim. İktisat uzmanlık alanım olmamasına rağmen yine de ortalama bir Türk köşeyazarından daha iyi çıkarımlar yapabilirim.
Öncelikle bu anlaşma nedir kısaca anlatayım: Gümrük Birliği, üyelerin karşılıklı ticaretleri üzerindeki gümrük tarifeleri, kotalar, ithal ve ihraç yasaları gibi her türlü engel veya kısıtlamaların kaldırılarak üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesinin (ogt) uygulandığı bütünleşme şeklidir. Gümrük birliği ile mal piyasalarında bütünleşme amaçlanmış ve bütünleşmeye katılan ülkeler arasındaki mal akımlarını kısıtlayan gümrük vergileri ile dış ticaret kontrolleri kaldırılmakta; üçüncü ülkelere karşı uygulanan gümrük vergileri eşitlenmektedir. Kısaca; Ortak Pazar.
İmzalanan Grümrük Birliği Anlaşması'nı aşağıdaki linkten nceleyebilirsiniz.
Gümrük Birliği Anlaşması
Gümrük Birliği'nin Türkiye'ye en fazla katkı yapması beklenen alanlar;
- AB Kaynaklı yabancı yatırımların artması,
- AB ile 3. ülkelerin yapacağı ticaret imtiyazı anlaşmalarından Türkiye'nin de faydalanacak olması,
- Türkiye'nin güçlü olduğu özellikle tarım ve tekstil ürünlerinin AB'ye ihracatının artmasıydı.
Bu üç beklentinin yıllar içinde ne şekilde gerçekleştiğine, ivmenin hangi yönde olduğunu değerlendirmeden önce karşılaştırmalı verilere bakalım:
AB - Türkiye Arasındaki Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları: Gümrük Birliği Öncesi ve Sonrası Karşılaştırması
Ülkeye gelen doğrudan yabancı yatırımların seyrine bakarsak,son yıllarda Türkiye lehine bir durum görünüyor. Yurtdışı yatırımlar özellikle 2005 yılından itibaren ivme kazanıyor. Fakat, bu durumu Gümrük Birliği anlaşması ile açıklama zorlamanın ötesinde yanıltma olur, zira bu yatırımların birçoğu bildiğimiz gibi özelleştirmelerden elde edilen gelir. İlk aklıma gelenler arasında Turk Telekom var örneğin. Bu tamamen mevcut siyasi iktidarın politikalarından kaynaklanan bir artış. Kesinlikle Gümrük Birliği değil.
AB - Türkiye Arasındaki Dış Ticaret Rakamları: Gümrük Birliği Öncesi ve Sonrası Karşılaştırması
Türkiye'nin en büyük problemlerinden olan cari açığın en önemli etkilerinden biri "Dış Ticaret Açığı"dır. Gümrük Birliği'nin beklenen faydalarından biri de, dış ticaretin Türkiye lehine gelişmesiydi. Tablodaki 1983, 1994 ve 1995 yıllarına ait veriler, Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girmeden önceki dönemi, 1996 yılı ve sonrası ise, Gümrük Birliği'nin uygulamada olduğu dönemleri gösteriyor.
Buna göre Gümrük Birliği öncesinde dalgalı seyreden bir dış ticaret dengesi olduğunu söyleyebilirken, Gümrük Birliği Anlaşması sonrasında da bu durumun çok değişmediğini söyleyebiliriz. Bir yılda 10 puanlık artışlar ve devam eden yıllarda 10 puanlık azalışlar halen devam ediyor. Burda da Çek Cumhuriyeti ve Romanya gibi ülkelerin de AB'ye katılımının etkisi olduğunu düşünüyorum.
AB'nin 3. Ülkelerle Yaptığı Ticaret İmtiyazı Sözleşmelerinden Türkiye'nin Yararlanma Durumu
Gümrük Birliği Anlaşması'na ilişkin Türkiye'nin yaşadığı en büyük hayalkırıklığı şüphesiz bu konuda olmuştur. Anlaşma yürürlüğe girdiğinde muhtemelen şöyle düşünülmüştü: "AB, herhangi 3. bir ülke ile Serbest Ticaret Anlaşması (STA) yaptığında, Türkiye de Gümrük Birliği'ne tabi olduğu için bu anlaşmadan yararlanacak ve o ülkelerle gümrüksüz ticaret yapabilecek."
Öyle olmadı.
3. ülkeler, AB ile STA anlaşması yaptığında dediler ki, Türkiye Gümrük Birliği'nde fakat Avrupa Birliği'ne üye değil. Biz anlaşmayı AB ile yaptık. O yüzden sizinle ayrı bir STA yapmadan olmaz!
Bunun en bariz örneklerinden birini, Tunus ile yaşadık. AB ile yaptıkları STA sonrasında Türkiye ile ayrıca yapmaları gerekiyordu. Bunu istediler de aslında. Fakat Fransa'nın baskısıyla geri adım attılar.
Bu yılın nisan ayı sonu itibariyle Türkiye'nin (Norveç, İsviçre, İzlanda, Lihtenştayn) EFTA, İsrail, Makedonya, Bosna Hersek, Filistin, Tunus, Fas, Mısır, Arnavutluk, Gürcistan, Karadağ, Sırbistan, Şili, Ürdün, Güney Kore, Morityus ile STA'sı bulunuyor.
Bu sayının artması için Peru, Ekvador, Meksika, Japonya, Singapur, Ukrayna, Kolombiya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kamerun, Seyşeller, Körfez İşbirliği Konseyi, Libya ve Mercosur (Orta ve Güney Amerika Ortak Pazarı) ile STA müzakereleri ise devam ediyor.
Ayrıca, ABD, Kanada, Tayland, Hindistan, Endonezya, Vietnam, Orta Amerika Topluluğu, Afrika Karayip Pasifik Ülkeleri, Cezayir ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi 10 ülke/ülke grubu nezdinde de STA müzakerelerine başlama girişiminde bulunuldu.
Gümrük Birliği Anlaşması ve etkileri kısaca bu şekilde.
1996 yılında uygulamaya başlanan AB ülkeleri ile gümrük sınırlarının kaldırılmasını üyelik süreci için müzakerelerin başlatılması izledi. 2005 yılında başlayan bu aşamayı, 1973 tarihinden bu yana yaşanan en önemli 3. adım olarak görebiliriz.
AB adaylığı bulunan tüm ülkeler için geçerli olan bu süreç 35 başlıkta yapılan müzakereleri ve bu başlıklardaki kriterlerin aday ülkeler tarafından karşılanmasının ardından aday ülkenin üyeliği ile tamamlanıyor.
Türkiye açısından güncel durum şu şekilde;
Müzakere edilecek başlık sayısı: 35
Müzakereye açılan başlık sayısı: 14
Müzakereleri tamamlanan başlık sayısı: 1
Müzakereleri dondurulan başlık sayısı: 8
Müzakerelerin dondurulmasının ise ayrı bir hikayesi var. Avrupa Birliği, Türkiye'nin adaylık sürecinde birçok farklı ülkeyi bünyesine katarak genişledi. Bu ülkelerden biri de Güney Kıbrıs Rum Kesimi oldu. Türkiye, her yeni AB üyesi ülke ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzalaması gerekirken, GKRY ile imzalamayı, en bir deklarasyon şartı ile kabul etti. Deklarasyonda, Anlaşma yalnızca Gümrük Birliği'ni kapsıyor, kimse bizim gücümüzü test etmeye kalkmasın, sabrımızı sınamasın, o ülkeyi hala tanımıyoruz yazıyordu. Buna rağmen İngiltere, imzayı oldukça memnuniyet verici karşıladı. Hemen ardından ise AB, Ankara'nın deklarasyonundan oldukça etkilendik ve biz de karşılığında ek bir protokol hazırlamaya karar verdik diyerek, Türkiye'nin, AB'ye üye ülkelerin tamamını resmi olarak tanımadıkça 8 başlığın müzakereye açılmayacağını açıkladı. Bu başlıklar şunlar;
- Malların Serbest Dolaşımı
- İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi
- Mali Hizmetler
- Tarım ve Kırsal kalkınma
- Balıkçılık
- Taşımacılık Politikası
- Gümrük Birliği
- Dış İlişkiler
Kimin deklarasyonu daha güçlü, kim kazandı ya da kim kaybetti sorularının cevabını size bırakıyorum.
Türkiye - AB Üyeleri Ekonomik Karşılaştırmaları
Üyelik süreci ve müzakere edilen başlıklar devam ederken, hem Türkiye hem de Avrupa Birliği ekonomisi bir yandan büyümeye devam ediyor. Bazı ekonomik göstergelerin karşılaştırması ise şu şekilde;
2015 Ağustos itibarı ile de müzakere edilen başlıkların durumu, yukarıda paylaştığım sayılar ile aynı. Adaylık başvurusu yapıldığında yeni doğan çocuklar, şu anda torunlarını seviyor. 3. nesil hayatta. Benim öngörüm bu 3. neslin de torunlarını severken hala "kapalı başlık vs. açık başlık" konuşuyor olacağı yönünde.
Bu yorumumu kahvede okey oynarken yapıyor hissi uyandırmamak için sebeplerimi sıralayayım;
1. AB üyesi her ülkenin, birlik içinde bir misyonunun olduğu açık. Her ülke, öncelikle bütünün bir parçası ve bu bütünde Türkiye'nin alacağı bir rol ne yazık ki yok. Birliğin büyük ülkelerinden örnek vermek gerekirse; Fransa, daha çok, birliğin "askeri savunma gücü" rolü üle öne çıkıyor. Almanya, birliğin "sanayi" ülkesi, İspanya "tarım", Yunanistan, "turizm", İtalya ise daha çok "tekstil ve turizm" sektörlerindeki rolleri ile ön planda. Birliğe sonradan üye olan Romanya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Bulgaristan gibi ülkeler ise birliğin "ucuz işgücü" ihtiyacını karşılıyor. Türkiye'de ise, saydığım bu sektörlerin hepsi öyle ya da böyle ayakta. Bu şekilde AB'ye üye olan Türkiye'nin, diğer ülkelerin tamamından rol çalma ihtimali var. Bu da, "Birlik'in birliği" için büyük bir tehdit.
2. Olaya siyasi yönden bakarsak, ülkemizin nufusunun, AB üyesi ülkelerinden Almanya ile aynı hatta daha fazla olduğu gözönüne alınırsa, Avrupa Parlamentosu'nda en yüksek oy hakkına Türkiye'nin ulaşacağı bir gerçek. Düşünelim ki, Almanya ve Fransa gibi ülkelere bir anda dev bir rakip geliyor. Alınacak kararları doğrudan etkileyecek dev bir ortak. Bunu hangi ülke neden istesinin cevabı benim için yok.
3. Ekonomik göstergeler açısından ise, Türkiye'nin ekonomik göstergeleri ile AB üyesi ülkeleri ve AB ortalamasını karşılaştırdığımzda, Türkiye'nin neredeyse her alanda geride olduğunu görüyoruz. 80 milyon nufuslu bir ülkenin ortalamasını kendi ortalamanıza yaklaştırmayı düşünürken bile 2 kere düşünmeniz gerekir.