Kurum Kültürü ve Finansal Suistimal Kavramları
Kurum Kültürü, bir kurumda çalışanların davranışlarını yönlendiren tutum, inanç ve davranışlar bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Finansal suistimal (fraud) ise bir kişinin ya da kurumun varlık ve kaynakları kullanım amacı dışında, çıkar sağlamak ve/veya bu varlık ve kaynakları kullananları aldatmak için yapılan eylemler bütünü olarak tanımlanabilir.
Yapılan son çalışmalar, kurum kültürünün finansal suistimal oluşumu üzerine ve varolan finansal suistimalin tespit edilmesi üzerine etkileri olduğunu göstermektedir. Kâr baskısı ile yönetilen ve finansal perfomansın, başarının tek kriteri olarak görülen şirketlerde finansal suistimalin daha kolay ortaya çıktığı yapılan çalışmalarda gösterilmektedir. Peki finansal başarı baskısı olmasına rağmen, kurum kültürü, fraud oluşumunu ne ölçüde engelleyebilir ya da varolan bir finansal suistimalin tespit edilmesine ne ölçüde katkı sağlayabilir? Bu konuya özellikle son yıllarda ortaya çıkan skandallar üzerinden bakıldığında ilginç sonuçların ortaya çıktığı gözleniyor.
Japonya'da Kurum Kültürü
Morgan ve Burnside, çalışmalarında “birlikteliğin sakinliği ve uyumu” üzerine kurulu kurum kültürüne sahip olan Japonya’da, bu kurum kültürü felsefesinin kulağa hoş gelmesine karşın, yöneticilere ve yönetici hedeflerine koşulsuz sadakat anlamına geldiğini belirtmektedir.
Olympus Skandalı’nı bu açıdan inceleyen yazarlar, şirketin kurum kültürünün de yukarıda bahsedilen türden bir huzurlu uyum olduğunu belirtiyorlar. Buradaki uyumdan kasıt, Japon kültürünün iş hayatına yansımaları olan bazı kabullerdir.
Örneğin, wa, bir işletmede grup halinde barış ve huzur içinde hareket etme anlamına gelmektedir. Bu kavram, iş dünyasında zararlı kişisel rekabetlerden kaçınmayı simgeler. Jicho ise, birine duyulan saygı anlamına gelmektedir. Saygı duyulan kişinin eleştirilmesine yol açacak her türlü eylemden kaçınmak da bunun içindedir. Bu kavram iş dünyasında patrona duyulan saygıyı simgeler. Shudan ishiki, işletme çıkarlarının, kişisel çıkarların üzerinde olduğunu ve kişisel tüm değerlerle çatışsa bile işletme değerlerinin en önde olması gerektiğini simgeler. Giri ise, bir üst yöneticinin otoritesine koşulsuz saygı ve itaat anlamına gelir ve tüm işletmelerde her ast, üst yöneticisine koşulsuz sadakat göstermelidir.
Tüm kavramları bir arada düşündüğümüzde, Japon kültürünün iş hayatına yansımasının “bireysel hedeflerden çok işletme hedeflerine odaklanma, etik değerlerden çok üst yönetici değerlerini benimseme, sorgulamaktan çok her koşul ve duruma sorgusuz saygı duyma ve uyum gösterme” şeklinde olduğu söylenebilir.
Öyle ki, çalışmada Japon kültürü ve Japonya'daki işletme kurumlarının kültürü ile ilgili olarak, şirket çalışanına, üst yöneticiye ya da şirket hedeflerine zarar verebilecek bir “dürüstlüktense”, tüm bunları koruyacak bir “yalanın” daha doğru olacağı belirtilmiştir.
Kurum Kültürü'nün Finansal Suistimal Üzerindeki Etkisi: Olympus Örneği
Olympus Skandalı’nı da bu açıdan değerlendirmek gerekirse, şirketin iştiraklerinden birinde satış temsilcisi olarak başladığı kariyerinde, grubun toplam cirosunun 40%’ını tek başına üreten Olympus Europe Holding’in CEO’luğuna kadar yükselen Michael Woodford'un yaşadıkları, farklı kültürlerin, finansal suistimal gibi bir risk karşısındaki reflekslerinin ne kadar farklı olduğunu göstermektedir.
CEO olmasının ardından bir anda grubun fraud yaptığı suçlaması ile ilgili bir mail alan Woodford, bu durumu, şirketin yönetim kurulu başkanı Kikukawa ile görüşmüş ve ardından şirkete bağımsız bir fraud incelemesi yaptırıp, gerçeklerin, bildiğinden çok farklı olduğunu görmüştür.
Bu sırada şirketin tek adamı durumundaki YK Başkanı Kikukawa, Woodford’un istifasını istediği açıklamayı kamuoyuna şu şekilde yapmıştır;
“Sayın Woodford’un yöneticilik tarzı, grubun diğer yöneticileri ile uyumlu olmadığından görevine son verilmiştir.”
Işte bu açıklamada bahsedilen uyum, yukarıdaki açıklamaya çalıştığım kavramlar ile birlikte değerlendirildiğinde bir anlam kazanmaktadır. Bu uyum “sessiz kalalım ki tadımız kaçmasın” uyumudur.
Bu suistimal ise, Woodford’un yaptığı ihbar ile ortaya çıkarılmıştır. (ACFE'nin, "ACFE 2020 Fraud Raporu" çalışmasında da görülüyor ki ihbar, suistimalin ortaya çıkarılmasında en etkili yöntem durumunda.)
Finansal suistimal, her toplumda ve her şirkette gerçekleşebilecek bir risk iken bunun tespit edilebilme ihtimali işte bu kurum kültürü farklılığı sebebiyle daha zor olabilmektedir. Özellikle, ACFE raporlarının da gösterdiği gibi, “ihbar”ın, finansal suistimalin tespitinde diğer tüm yöntemlerden daha etkili olduğu düşünülürse, Japon kültüründe bu tür tespitlerin daha zor olabileceği öngörülebilir. Tüm bu olayların ve görevine son verilmesinin ardından Woodford, yazdığı “Exposure: Inside the Olympus Scandal: How I went from CEO to Whistleblower” kitabında tüm yönleriyle ülke ve kurum kültürlerindeki farklılıklara değinmiştir.
Bu kitapta yer alan önemli notlardan biri de, uzun yıllar Japonya’da yaşamış olan Amerikalı gazeteci Jake Adelstein’ın, bir Japon kimliği ile yaptığı “Woodford bir yalancı değil, aksine dürüst bir kahramandır. Biz Japonlar, tüm bu değerleri savunuruz ancak biri dile getirdiğinde bunları saçmalık olarak görürüz.” eleştirisidir.
İlgili Çalışma Hakkında
"Olympus Corporation Financial Statement Fraud Case Study: The Role That National Culture Plays on Detecting And Deterring Fraud" Anita R. Morgan ve Cori Burnside